Araştırmacı tarihçi Ahmet Sefa Özkaya, Marmara Üniversitesi’nde “İstanbul Kültürü’nün Cem Olduğu Yer: Topkapı Sarayı” temalı konferans düzenledi
İstanbul tarihi ve kültürü, askerî tarih ve strateji alanında çalışmaları bulunan araştırmacı tarihçi A. Sefa Özkaya’nın katılımıyla “İstanbul Kültürü’nün Cem Olduğu Yer: Topkapı Sarayı” başlıklı konferans gerçekleştirildi. Marmara Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı tarafından 11 Aralık Pazartesi günü Fen-Edebiyat Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen konferansta Özkaya, Topkapı Sarayı hakkında yanlış bilinen detaylara dikkat çekti.
Konferansa Topkapı Sarayı’nın bilinmeyenleri hakkında bilgi vererek başlayan Özkaya, Topkapı Sarayı olarak bilinen sarayın asıl Topkapı Sarayı olmadığını, hiçbir padişahın da buraya “Topkapı Sarayı” demediğine dikkat çekti:
“Günümüze ulaşamayan asıl Topkapı Sarayı, bugünkü Topkapı Sarayı olarak bilinen saray kompleksinin bir sahil-sarayıydı ve 1864 yılında yanarak tarihe karıştı. Daha sonra tarihe karışan asıl Topkapı Sarayı adını bugünkü saraya verdi” diyen Özkaya, bugün Topkapı Sarayı adı ile anılan yapılar kompleksinin Osmanlı Dönemi’nde Saray-ı Amire, Saray-ı Hümâyun veya Saray-ı Cedid (Yeni Saray) gibi isimleriyle anıldığını ifade etti.
Topkapı Sarayı Hakkında Yanlış Bilinenler
Sarayın yapılış tarihine değinen Özkaya “Topkapı Sarayı’nın yapılış tarihi genellikle 1478 kabul edilir, bu yanlış bir tarihtir. Biri çağdaş, diğeri ise muahhar (hemen sonraki devir) olmak üzere, sarayın ilk kurluş tarihini veren 2 kaynak vardır. İlk olarak Kritovulos (Fatih Sultan Mehmet dönemi tarihçisi) Historia adlı eserinde, bu sarayın Fatih Sultan Mehmet tarafından Julien takvimiyle (Bizanslıların kullandığı takvim) 6967 yılında yapıldığını yazmıştır ki bu 1459-60 miladî yılına tekabül eder. Bir diğer kaynak olan Evliya Çelebi ise Seyahatname adlı eserinde Sarayın ilk kapısı olan Bâb-ı Hümâyun’un (Saltanat Kapısı) üzerinde 863 tarihli bir kitabe olduğu yazılmıştır. Bu tarih 1458-1459 yılına tekabül eder. Biz bu iki kaynak sayesinde sarayın ilk defa 1459 tarihinde yapılmaya başlandığını anlıyoruz.” dedi.
Özkaya, ayrıca Saray’ın Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında kalan tarihî İstanbul yarımadasının ucundaki Sarayburnu’nda, Bizans akropolü üzerinde kurulduğunu, buranın bir dönem Bizans mezarlığı olarak kullanıldığını ve bazı imparatorların bugünkü saray alanına defnedildiğini vurguladı. “Fatih Sultan Mehmet 1470’li yılların başında sarayın ilk abidesi olan Çinili Köşkü yaptırdı fakat günümüzde bu köşk, Saray sınırları içerisinde yer almıyor. Eğer siz burayı görmek istiyorsanız, Topkapı Sarayı Müzesi’nden çıkıp Arkeoloji Müzesi’ne gitmelisiniz. Dünyada hiçbir saray yoktur ki tam ortasına bir Arkeoloji Müzesi binası yapılsın! İngiltere’de kraliçeye böyle bir teklifle gitseniz sizin deli olduğunuzu düşünür” diyen Özkaya, Sepetçiler Kasrı ve Bâb-ı Ali karşısında yer alan Alay Köşkü’nün de Saray’ın önemli yapılarından olduğunu bugün bu yapıların sarayla hiçbir alakası kalmadığını ifade etti.
Lahanacılar, Bamyacılar’a Karşı
Özkaya, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki en yaygın spor dalının cirit olduğunu ifade ederek, “Günümüzde Fenerbahçe ve Galatasaray ne ise Osmanlı devrinde de Lahanacılar ve Bamyacılar o demekti. Cirit takımları oluşturulurken bir kısmı Amasyalılardan bir kısmı Merzifonlulardan oluştuğu için herkes kendi memleketinin simgesini almıştı. Yüz yıllar boyunca böyle devam etmiş ve İstanbul’da yüzlerce bamya ve lahana taşı yapılmıştı. Bu yüzlerce taştan günümüze maalesef sadece 4 tanesi ulaşmıştır.” diyen Özkaya, bu 4 taştan ikisinin 2 Osmanlı padişahına ait olduğunu ve Topkapı Sarayı’nda bulunduğunu, saraydaki Lahana Taşı’nın çok koyu bir Lahanacı olan Padişah III. Selim’e, diğerinin ise aynı fanatiklikte bir Bamyacı olan II. Mahmud’a ait olduğunu söyleyerek III. Selim’in “Lahana” diye bir şiirinin bile bulunduğunu, hatta Bamyacılarla dalga geçtiğini söyledi.
Ahmet Sefa Özkaya Kimdir?
Lisansını Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünde, yüksek lisansını Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İstanbul Araştırmaları bölümünde tamamlayan Özkaya, 1999 yılından bu yana İstanbul tarihi ve kültürü, 2002 yılından bu yana da askeri strateji ve askeri tarih hakkında araştırmalar yapıyor. Çalışma alanıyla ilgili yetmiş binin üzerinde fotoğraf arşiv malzemesine sahip olan Sefa Özkaya, Profesör Doktor Semavi Eyice ile ortak makale ve raporlar yazdı. Özkaya 2015 yılında yazdığı bir raporla Harbiye Askeri Müzesi’nin 1506 tarihli Vatikan Müzesinden daha eski olduğunu ispatlayarak kuruluş tarihini 1453 olacak şekilde düzeltmiş ve Uluslararası Müzeler Konseyi’nin (ICOM) onayıyla Askeri Müze’nin dünyanın en eski müzesi olmasını sağlamıştır. 2015 yılında yaptığı bir tanıtımla İstanbul’un en eski dikili taşı olan Pompei Sütunu’nu basına tanıtmıştır. 2016 yılı itibariyle Taç Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçilmesinin ardından, 2017 Nisan ayında yine Taç Vakfı tarafından şeref üyeliğine seçilerek Türkiye’nin en genç şeref üyesi olmuştur.
Haber: Sevgi YURTSEVER-İrem ŞENKAYA
Fotoğraf: İrem ŞENKAYA